7 Aralık 2018 Cuma

Likya Yolu Ultra Maratonu Mt. Babadağ/30k

İşe bisikletle gidip gelmeye başladıktan sonra koşu antrenmanları otomatikman azalmış ve belli bir süre sonra neredeyse tamamen gündemden kalkmıştı.Yaklaşık 2 senedir düzenli koşu antrenmanı yapmıyordum. Katıldığım ve doğa yürüyüşü tadında bitirdiğim Kaçkar Ultra ve Uludağ Ultra dışında hiçbir yarışa katılmamıştım. Bu süreç neredeyse 2 seneyi bulmuştu. Başlarda 2-3 hafta koşmuyor sonra haftasonu çıkıp 20-25km koşunca, ''tamam, yıllardır kazandığım koşu hafızası duruyor.'' diye düşünüyordum. Bu yaklaşık 6-12 ay devam etti. Daha sonrasında koşu hafızası yalan oldu:) Çok nadir çıkıp 10-12 km koşularda km geçişleri 6:00 dk'nın altına inmeye başladığında koşunun son kısımları bana eziyet olmaya başladı. Koşu anlamında antrenman sitelerinde yazan ''untrained person'' sıfatını sonuna kadar hakeden bir seviyeye inmiştim.






Benim koşu performansım bu seviyelere inerken ülkede de koşu anlamında çok güzel gelişmeler oluyor, ülkenin herbir yerinde yeni yeni ultramaraton yarışlar takvimde kendine yer buluyordu. Hep biryerden tekrar başlamak lazım diyordum kendime.. O beni cezbedecek, tamam işte bu yarış o yarış diyeceğim yarışı kolluyordum.

Likya yolu her zaman beni heyecanlandırmıştır. Ama Likya yolu üzerinde bu seneye kadar düzenlenen yarış parkurun neredeyse tamamını kapsayan bir rotada ve çok etaplı şekilde yapılıyordu. Bu sene ise organizasyon bir değişikliğe gitti,(ve bence çok yerinde oldu.) yarışı farklı mesafelerde tek günlük bir yarış formatına soktu. Bu şekilde benim gibi katılmak isteyip de katılamayan herkes kısa bi haftasonu molasıyla  yarışa gelebildi.

Bu seneki organizasyonda 174 km'lik, 130 km'lik, 55 km'lik, 35 km'lik ve 13 km'lik 5 farklı rotada yarış vardı. Ben hem daha yüksek mesafeyi çıkaramayacağımı düşündüğümden, hem de Babadağ çıkmayı istediğimden 35 km'lik parkuru seçtim. Yarışın ilk 11 km'sinde 1900 metre yüksekliğe ulaşılacak olması beni heyecanlandırıyordu.



Diğer parkur rotalarını ve yarış hakkındaki detaylı bilgiyi Likya maratonu resmi sitesinden elde edebilirsiniz.

Yarıştan haberdar olduğumda yaklaşık 1 ay vardı ve ben antrenman olarak açıkcası hiç hazır değildim. Mesafenin, katıldığım eski yarışlara görece kısa olması beni rahatlatıyor, çok kötü bir derece de olsa bi aksilik olmazsa cut-off sürelerine takılmaksızın yarışı bitirebileceğimi biliyordum.

Cuma günü sabah uçağıyla Dalaman'a geçtim ve Ölüdeniz'e geçmeden önce Sarsala koyuna geçip biraz sessizliğin sesini dinledim.


alabildiğine mavi ve mis gibi sessizlik


Fazla da vakit kaybetmeden Ölüdeniz'e devam ettim. Hızlıca yarış kaydımı, malzeme kontrolunü yapıp Ölüdeniz'in içinde hesaplı bir otel aramaya koyuldum. Sezon sonu olduğu için otellerin boş olacağını tahmin ettiğimden ön rezervasyon yaptırmamıştım. İsabetli bir karar vermişim. Hem görerek seçme şansım oldu hem de biraz daha hesaplı bir oda bulabildim. Ama bu her zaman uygulanacak bir taktik değil. Hatta riskli yönleri fazla:)

Akşam erken saatte hazırlıklarımı tamamlayıp hemen uykuya geçtim ve kesintisiz güzel bir uykuyla sabahın köründe alarmın sesiyle uyandım. Hızlıca akşamdan kahvaltı için aldığım malzemeleri atıştırırken bir yandan da hazırlandım. Ölüdeniz'den start alanına giden ilk serviste yerimi aldım. Daha hava aydınlanmamıştı. Servisler yarışanları getirdikçe alan kalabalıklaşıyor, bir yandan da günışığı bulunduğumuz alanı yavaştan aydınlatmaya başlıyordu.



Bütün startlar aynı anda verildi. Yarışın ilerleyen bölümlerinde parkurlar ayrılacaktı. İlk 1-2 km tırmanmadan toprak geniş bir yoldan devam ettik. Yolun bitimiyle kayalık bir zeminde single-track bir parkura girmemizle tırmanış da sert bir şekilde başladı.



Sağımızda Ölüdeniz'in muhteşem manzarası eşliğinde, tarihi bir yolda ilerlediğimizi herhaliyle belli eden dar bir patikada hem ilerliyor, hem yükseliyorduk. Ve sağımızdaki manzara her an daha da güzelleşiyordu. Bu kayaların içi oyularak yapıldığı hissini veren dar patika yaklaşık 2-3 km devam etti. Buradan asfalt bir yola bağlanıp devam ettik ve yaklaşık 6. km'de diğer uzun mesafeciler Babadağ tırmanışını yapanlardan ayrıldı. Parkurdan ayrıldığımız noktadan yaklaşık 500m sonra amansız bir tırmanış başladı. Gerçi hep tırmanıyorduk ama ben böyle tırmanışı hayatım boyunca görmedim diyebilirim. Uludağ Ultra 'da Saitabat'tan zirve bölgesine çıktığımız son km'ler dahi burada çok masum kalıyor net söyleyebilirim. 2.9 km'lik çıkışta eğim ortalama %26 ve 2.9 km'deki toplam kazanım 776m. Bu 2.9km'lik tırmanış için üşenmedim, strava'da bir segment açtım:) Linki için tıklayınız. Ben bu 2.9km'lik mesafeyi 1 saat 26 dakika 34 saniyede geçebilmişken, yarışın birincisi olduğunu düşündüğüm yabancı arkadaş 56 dakika gibi bir sürede çıkmış. Dereceler nasıl bir çıkıştan bahsettiğim hakkında daha güzel bir fikir verebilir:))Bu bölümden sonra toprak bir yola bağlanıyoruz. Biraz ilerleyince Ölüdeniz manzarası tekrar bizi karşılıyor. Ama bu sefer bir öncekine göre yaklaşık 1200 metre daha yukarıdan.



Zirvedeki CP'ye ulaşmadan çantalarda taşıdığımız ekstra üst katmanı giymek zorunda hissediyorum. Hava sisli ve aşağıyla kıyaslanamayacak kadar soğuk.



Zirvede kısa birşeyler atıştırıp hemen yola koyuluyorum, soğuk ve rüzgarın etkisini biran önce azaltmak istiyorum. Tahminimce dikey olarak 200-300 metre aşağı indiğim anda hava normale dönecek.

Yavaş yavaş koşmaya da başlıyorum. Önümüzde uzun bir iniş var. Yaklaşık 30. km'de tekrar geldiğimiz rotaya giriyoruz. İniş kısmı bu noktaya kadar çıkış rotasından farklı bir rotadaydı. Çıkarken hayran hayran seyrettiğimiz Ölüdeniz manzarası eşliğinde kayalık yoldan bu sefer aşağıya doğru iniyoruz. Kayalık yol bitiminde geldiğimiz rotadan ayrılıp çalılıkların arasında bilinmez bir yola dalıyorum. İşaretler rotaya tutunmamı sağlıyor. Yoksa bildiğin yol yok. Çalı çırpı bacakları darmaduman ediyor ama bir ultramaraton koşucusunun istediği şeyler bunlar:) Ölüdeniz hemen aşağıda, dalga sesleri geliyor, elimi uzatsam sanki kumsala deyeceğim ama yol bitmiyor. Ve bu bölümde hayatımda karşılaştığım en teknik yerden geçiyorum. Organizasyon bu noktada yarışmacıları karşılayacak bir görevli olacağını söylemişti, ve daha da ötesi bizlere verdikleri rota kağıdına yazmışlardı. Ancak bu noktada kimse yoktu. Amacım organizasyonu eleştirmek değil ancak bu kısım gerçekten çok tehlikeliydi ve eğer organizasyon buraya ''bir görevli yerleştiriyoruz'' dediyse bunu yapmalıydı. Bu beklenti bile parkurun bu kısmıyla karşılaşan yarışmacı için bir hayal kırıklığı ve dikkat dağılmasına sebep oldu. Böyle birşey benim elimdeki rota kağıdında yazmasa o bölümden bir şekilde daha rahat geçerdim. Yarışın en zor kısmı bana göre son 2 km'ydi.

Sonuç olarak birşekilde geçtim ve devam edip yarışı 7:26:54 sürede 34. olarak tamamladım.

* Yarışın strava kaydı


foto: goshots.net 


Bu yarış ve organizasyon hakkında söylediklerimi özetlersek;

-Ölüdeniz mükemel bir yer, yarış tarihi sezon sonuna geldiği için tatil ve yarışla geçecek bir haftasonu için süper bir alternatif

-Yarış rotası hakkında hiçbirşey söylememe gerek yok herhalde. Deniz seviyesinden başlayıp, tarihi Likya yolunu da kullanarak 1900m yükseklikteki Babadağ'a tırmanmak muhteşem. Parkur üzerindeki nefes kesen manzara bonus.

-Organizasyon  gayet organize. Malzeme kontrolü süper nizami, herşey tek tek kontrol ediliyor. Gayretle çalışılıyor. Sadece parkurun son kısmında teknik geçişte ''denmesine rağmen'' görevli bulunmaması büyük bir hataydı. Ama illaki bi açıklamaları vardır.

-Ben bu tarz yarışlarda istasyonda ne var ne yok çok takılmam, dolayısıyla istasyonlar gayet yeterliydi.


Kendi performansıma gelirsek;

-Tek kelime ile skandal. Başka birşey demeyeceğim. Çok antrenman yapıp 2019'da daha çok ultra koşmak istiyorum..

Yarışla ilgili daha fazla foto görmek için Instagram hesabımı takip edebilirsiniz.

Herkese iyi antrenmanlar...









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder