26 Mart 2015 Perşembe

Paris Eco Trail/50km

Almanya konsolosluğu lütfedip!! 6 aylık vize verince İznik 130k öncesi hazırlık amaçlı 50km civarı bir ultrayı yurt dışında koşmaya karar verdim. Aslında aklımda bu tarihlere uyan tek bir yarış vardı. Önceden Emre Tok 'un ve Caner Odabaşoğlu'nun yarış raporlarında okuduğum, 80km finişi Eyfel kulesinin birinci katında olan, dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biri olan Paris'in tam göbeğinde koşulan bir ultramaraton..

Paris Eco Trail...








Paris Eco Trail'da 80km,50km,30km ve 18km gibi farklı mesafeler mevcut. Ben 1 ay sonraki İznik ultra maratonunu düşündüğüm için 50km'lik parkurda karar kıldım. İznik ultra'dan tam 1 ay önce hem ciddi bir antrenman olacak hem de beni çok hırpalamayacak bir mesafe de 2 yıldır koşmak istediğim bir yarışı koşacaktım.

Bu tür bir ultra maraton koşmak istiyorsanız minimum 3-4 ay önceden karar vermeniz gerekiyor. Tabi bu kesinlikle uyulması gereken bir kural değil. Ultra maraton hazırlıkları için genelde 3-6 ay arası bir antrenman süreci uygulanıyor. Tabi bu kişinin fiziki durumuna göre,nasıl bir yarış koşmak istediğine göre farklılık gösterebiliyor. Ben genelde yoğun iş hayatı ve kalan kısıtlı vaktimi evimde eşim ve çocuklarımla harcamak istediğimden antrenmanlarımı çok sistematik ve disiplinli yapamıyorum. İlk ve tek sloganım ''fırsatını bulduğunda antrenman yap!!'' İnsanın sloganı bu olunca bazen gecesi gündüze karışabiliyor ama artık vücudumu iyi tanıyorum ve üzerine çok gitmiyorum. Bana verdiği mesajları net algılıyorum ve bu mesajları hiç hafife almıyorum.

Yukarıdaki nedenlerden ötürü çok güzel bir hazırlık dönemi geçiremedim. Ama Eco trail'e 3-4 hafta kala İznik 130k'nın da bir yandan yaklaşmasıyla antrenmanlar biraz daha hacimli olmaya başladı. Haftasonu uzun koşuları daha bir amaca dönük olmaya başladı. Tabi bunda Şubat ayında yapılan 28k koştuğum  Geyik koşusu ve bundan 1 hafta önce 30k koştuğum Çekmeköy  Mud Challenge amaca yönelik süper antrenmanlar oldu. Ağır arazide ve yükseklik kazanımının fazla olduğu rotalarda 3-4 saatlik uzun koşular beni hazırlık sürecinde biraz olsun vicdanen rahatlattı. Bu yarışlarda, devam eden antrenman süreci sekteye uğramasın diye max eforda koşmamaya gayret ettim. Zaten henüz bu mesafelere alışmamış vücut mesafeyi bitirmekte bile yeteri kadar zorlanıyordu. Bu yarışlar sonrası hemen ertesi günleri antrenmanlara kaldığım yerden devam edebildim. Ancak tam ritmimi yakaladığımda Eco-Trail'dan yaklaşık 2 hafta önce bu sefer sağlam grip oldum ve o haftayı boş geçmek zorunda kaldım. Yarış haftası da hala hastalığın etkisini atamayan vücuda çok yükleme yapamadım. Sonuç olarak Paris'e yarışa gittiğimde hala kendimi hastalıktan dolayı yorgun hissediyordum.

Yarış cumartesi günü saat 11:00'de başlıyordu. Ben Cuma günü sabah uçağıyla Paris'e ulaştım ve otele eşyalarımı bırakıp yarış kitini alacağım fuar alanına gittim. Fuar alanında turlarken hazırlanmakta olduğum İznik ultra'nın da standı olduğunu rastgele karşılaştığım bir Türk arkadaştan öğrendim ve İznik Ultra standını da ziyaret ettim. Daha önceden bu yarışı koşan Caner abiden yarışla ilgili merak ettiğim konular hakkında son dakika tüyoları aldım. Ve start alanında görüşmek üzere fuardan ayrıldım. Fuardan çıkar çıkmaz önceden belirlediğim birkaç bisiklet mağazasını gezmek için metro ile Paris'i önümdeki mağaza sırasına göre arşınlamaya başladım. Ne kadar yürüdüğümü, kaç saat gezdiğimi kayıt etmedim ama kendi tahminimce en az 10-15km yürüdüm. Ve bu,yarın koşacağım 50km ile İznik yolunda benim için mükemmel bir b2b antrenmanı olacaktı. Akşam hızlıca otele uğrayıp çabukça bi tazelendikten sonra bu sefer 20:30'da başlayacak Paris Saint Germain maçı için tekrar yürümeye başladım. Buraya kadar gelmişken meşhur Park de Prince stadını görmeliydim:)
İbrahimoviç'in 3 gol attığı seyir zevki yüksek maç neşemi yerine getirdi ancak bacaklar hala kütük gibiydi. Akşam 23:00 gibi otele dönüp saati 06:00'ya ayarlayıp hemen yattım.

Sabah kalktığımda hala bacaklar kütük gibiydi. Bi yandan böyle yorgun koşmak iyi antrenman olacak diye düşünürken, diğer yandan bu yorgunlukla yarış nasıl bitecek diye düşünüyordum. Hızlıca çantamı hazırlayıp ve güzelce bir kahvaltı yapıp yarış organizasyonunun bize tebliğ ettiği istasyona gitmek için yola çıktım. Bineceğimiz tren bizi yarış start alanına götürecekti. Tren full koşucu doluydu. 30k için belirlenen durağa geldiğimizde trenin neredeyse 3/4'ü boşaldı. Ve tren çok daha sakin bir şekilde 50k için belirlenen durağa doğru yola çıktı. 30km'ciler inince boşalan trende ''loneliness of long distance runner'' düşünceleriyle kendi kendime gülümsedim. Kim bilir 80km'ciler ne yapmıştır:))

Yarış alanına saat 09:15 gibi ulaştım. Yaklaşık 2 saatim vardı start öncesi ve hava sabit duracak biri için fazlasıyla soğuktu. Yarışanlar için hazırlanan bir çadırın sote bir yerinde kendime bir yer bulup beklemeye başladım. Bu arada yanımdaki Fransızlarla ultra maraton ve bisiklet üzerine sohbet ettik. En ilginç konuşma sahnesi şuydu sanırım;
-''Tour de France parkurlarından Alp d'Huez şahane bir tırmanış,günün birinde orada bir bisiklet yarışına katılmak istiyorum.'' dedim.
-''Ben de Türkiye'de bulundum, esas sizin oralarda Antalya'dan Kapadokya'ya kadar olan yol üzerinde süper çıkışlar var, ben sana oraları tavsiye ederim.'' dedi Fransız koşucu.

Düşündüm de gerçekten ülkemiz coğrafi şartlar olarak çok güzel olanaklar,büyük güzellikler sunuyor. Kıymetini bilmeliyiz..



Marathonist çalışıyor!!

Start anına doğru Caner abi ve Fransız arkadaşıyla karşılaştık. Beraber başlamaya karar verdik. Tabi ben gidebildiğim kadar gidecek sonrasında kendi, tempomda devam edecektim. Bu andan itibaren start anına kadar güzel bi muhabbet çevirdik ve saat 11:00 gibi kaçıncı olduğunu bilmediğim bir dalgada yarışa başladık.
İlk 5 km startın yapıldığı parkın etrafında atılan bir tur ve sonrasında 7-8.km gibi ilk tırmanışa geldik.Yaklaşık 10.km gibi de ben artık Caner abilerle devam edemeyeceğimi,edersem daha büyük problemlerle karşılaşabileceğimi düşünerekten tempomu düşürerek devam ettim.




Parkur geçtimiz yerlerde gerçekten mükemmeldi. Dünyanın en kozmopolit şehirlerinden birinde,şehrin tam olarak merkezine doğru koşuyorsunuz ve koştuğunuz yerler neredeyse balta girmemiş orman veya inanılmaz düzenli parklar,büyük bahçeler. Her yer yeşil.. Çok ufak tefek yol geçişleri oluyor, onda da bir ormandan çıkıp bir ara sokaktan geçip veya bir villanın arkasından başka bir ormana giriyoruz. Gönüllülerin çoğu belli bir yaşın üzerinde.(60 belki de 70 yaş ve üzeri) ''İnsanların bu yaşlarda bile bu tarz organizasyonlarda görev almaları, takımın bir parçası olmaları mükemmel'' diye düşünüyorum.




Yarış öncesi en çok merak ettiğim şey; ''ne kadar da adı trail olsa da şehrin dışından başlayıp merkezine doğru koşacağız, bu kadar kalabalık bir organizasyonda yol geçişleri nasıl olacak?'' idi.


iki villa arası dar bir sokaktan geçip tekrar bir ormana bağlanacağız
Ardı arkası kesilmeyen bir koşucu grubu, fakat aynı zamanda yarışın belli km'sinden sonra kesik kesik gelen bir koşucu grubu Paris'in merkezinde yol ve cadde geçişlerinde ne yapacaktı? Bu sorumun cevabını daha ilk cadde geçişimizde buldum. Arabalarıyla seyahat eden insanların sporcuya ve organizasyona saygısı gönüllülerin işini ciddi anlamda kolaylaştırıyordu. Hatta öyle ki; yarışan, trafikte arabalarıyla seyahat eden,yolda çocuklarıyla yürüyen aileleri bile gönüllü zannedebilir.




Ultralarda beslenmek ve sıvı alımı çok önemlidir. Gerekli elektrolitler, mineraller ara ara alınmalı,vücut susuz ve enerjisiz bırakılmamalı. Ben bu konuda önceki katıldığım 2 ultramaratonda kendimce başarılı bir performans göstermiştim. Gerçi taşıdığım yiyeceklerin yarısından fazlasına ihtiyacım bile olmamıştı ama en azından ihtiyaç anında sıkıntımın olmayacağını bilmek yarış anında ekstra bi stress yüklenmeme sebep olmamıştı. Bu yarışta ise 1,5lt'lik su, 2 jel ve 3 tuz tabletiyle yarışa başladım ve çok geçmeden bunun bir hata olduğunu anladım. İlk istasyon 29. km de idi. Patikalardaki canavar tırmanışları da o 29km'de sindirince neredeyse 3-4 saat'lik bir süre enerji olarak sadece 2 jelim vardı. Yolda kendi kendime pratik yapmaya başladım, herhangi bir koşucudan jel veya katı bir yiyecek istemenin yollarını düşünmeye başladım:)) İlk jelimi 12.km'de bir miktar su ile mideye indirmiştim.(ve 1 tuz tableti) 2. jeli ilk istasyona ulaşana kadar kullanmayacaktım,öyle bir karar aldım kendi kendime. Yarış benim için çok hızlı geçmiyordu. Midem ve beynim çoktan ilk istasyonun hayalini kurmaya başlamıştı. 


bütün koşucular dağılmış,herkes istasyona ulaşmayı hayal ediyor:))
Katılanlar bilir, Geyik koşusunun yapıldığı parkurda meşhur bir 10.km tırmanışı vardır,yaklaşık 25. km'de ona benzer bir yokuşta birden duraksayıp olduğum yere çökmeyi düşündüm. Akıl oyunları 50k'lık bir yarışta 25. km'de,biraz fazlaca erken başlamıştı. Ama hemen,benim gibi yavaş tempo koşan ve bu tarz ultralarda yarışın ikinci yarısını yürüyen biri için olmazsa olmaz kural; ''sürekli ileri hareket etmek'' olduğunu kendime hatırlattım. Aslında bu tarz yarışlarda böyle şeyler düşünmek tehlikelidir. Bunları düşünmek yerine, belki de hayatın boyunca bir daha geçemeyeceğin yerlerin keyfini çıkarmalı, yorgunluğu ve gıdasızlığı sana unutturacak her türlü pozitif düşünceyi anımsamalısın.Çünkü gerçekten bu tarz uzun süren bir yarışta, vücudun gösterdiği yorgunluk belirtileri ve içinde bulunduğun psikolojik durum çok göreceli. Şöyle bir örnek daha açıklayıcı olabilir; fiziksel olarak aynı oranda yıpranmış iki kişiden  biri ulaşacağı ilk organizasyon görevlisine yarışı bırakmak istediğini söyleyecekken, diğeri önündeki istasyonda karşılaşacağı yiyecek ve sıvının hayalini kurabilir. Bu iki kişi aynı fiziksel durumda fakat aralarında psikolojik olarak çok büyük bir fark var. 






Bu tür karamsarlığa kapıldığım durumlarda yarışı kendi içinde bölümlere ayırıyorum ve küçük küçük hedeflerle yola devam ediyorum. Bu yarışta da 20. km'den sonra benim için tek hedef ulaşacağım 29.km'deki istasyon olmuştu.


Ve sonunda 29.km'deki istasyona ulaşıyorum. İçecek ve yiyecek olarak fazlasıyla zengin. Hatta kesin fotoğraf çekeyim diye düşünüyorum ancak unutmuşum.(yiyeceklere saldırmaktan ben bende değildim:)) Bu istasyondaki yeme performansımla herhalde yarış organizasyonu beni yarışa kabul ettiğine pişman olmuştur. Resmen karnımı doyurdum:)) Bu aslında büyük bir hata. Optimum performans gitmek istiyorsan sık sık ve azar azar yemelisin. Halbuki ben yanıma yiyecek katı bir şey almadığım için ilk önce duvara tosladım, sonra da tekrar kalkabilmek için hiçbir işe yaramayacak şekilde yiyeceklere saldırdım. Özellikle tuzlu fıstık ve tuzlu bisküvi bolca tükettim.(tuz eksikliğini düşünerekten) Durakta neredeyse 15-20 dk kaldım. İnsan ayrılmak istemiyor.


İstemeye istemeye istasyonla vedalaşıp yola devam ettim. Daha önceki ultralarda ekip olarak yarışmış, 3kişi(Gürhan,Cem ve ben) başlamış ve beraber bitirmiştik. Gerçekten ultra maratonlarda ekip olarak koşmak büyük bir avantaj. O kadar çok beklemediğin şeyle karşılaşıyorsun ki herhangi bir sorun karşısında pes etmemek için ciddi psikolojik savaş veriyorsun. Ama ekip ilerlerken bu tarz problemler aklına bile gelmiyor,geldiği gibi gidiyor.  
Şimdi bir sonraki hedef 39.km deki yarışın son istasyonu. Bu arada tabi bunca karamsar tablonun içinde geçtiğim yerlerde olabildiğince foto çekmeye çalışıyorum. Geçtiğimiz parkurları, parkları,bahçeleri ve ormanları gördükçe yarışın adının neden Eco Trail olduğunu anlıyorum. Dünyanın en kozmopolit şehirlerinden birinde attığınız her adım sizi biraz daha merkeze yaklaştırıyor ama hala balta girmemiş orman manzaraları, muhteşem güzellikte parklar ve doğal güzelliği korunmuş bahçelerden geçerek devam ediyorsunuz.

Bu arada özellikle bahsetmeliyim; yarış kitimi almaya gittiğimde fuarda kitle beraber verilen,yarış kemerine veya sırt çantanızın herhangi bir yerine asılan çanta kumaşından yapılmış fileli ufak bir çanta veriyorlar. Ve daha sonra organizasyonda görevli biri neredeyse 5-10 dk bu çanta ile ne yapmam gerektiği hakkında bana sunum yapıyor. Verilen çanta aslında bir nebze kişisel çöp kutusu.  Bunun üzerinde özellikle duruyorlar.. Yarış boyunca yediğin yiyeceklerin çöplerini buraya atıp çevreye karşı bilinçlendiriyorlar. Bu da Eco Trail'in adına yakışır bir uygulama. Seminer esnasında diğer doğal ihtiyaçlar için bir sınırlama olmadığını da özellikle söylüyorlar:))

2. ve son istasyon. Artık Eifel kulesi radara giriyor;)
2. istasyonda artık daha iyi durumdayım, ilk istasyondaki fiziksel çöküntü yok. Artı finiş için sadece 10km kaldı ve ben artık finiş alanını görüyorum. İstasyonda yine de 5-10dk dinleniyorum ve devam ediyorum. Yaklaşık 2-3 km bir parkın içinden devam edip nehir kenarına geliyoruz, ve buradaki patika yoldan devam ediyoruz. Benim bulunduğum grupta herkes bitkin, herkes tek tek devam ediyor, koşmaya çalışan ortalama 7:00 dk/km ile 500-1000m devam edip yürümeye geçiyor.500m koş 500m yürü şeklinde devam edenler de var. Bu döngüde 8-10 kişi sürekli birbirimizi geçip geçip duruyoruz.


Yarışın bitmesine 2-3 km kala, yanımdan bel çantalı bir adam geçiyor, bayağı hızlı.. Etrafa baka baka, dans ederek koşuyor resmen. İlk anda uyanmıyorum. Ama az önümdeki Fransız yanından uçarak geçen koşucuya deliler gibi tezahürat yapıyor ve alkışlıyor. Biraz tempoyu arttırıyorum ve Fransız'ın yanına yaklaşıyorum.
-Geçen koşucunun 80k birincisi olup olmadığını soruyorum. O da güzelim Fransız aksanıyla ''possible'' diyor:))


Adamlar neredeyse bizden 1 saat sonra ve 30km gerimizden başladılar. Hemen hesap yapıyorum. 80k, +1500m kazanım olan parkuru neredeyse 5:30 saatte bitirecek diye düşünüyorum.
İstanbul'a geldikten sonra öğrendim ki, beni geçen adam Asics takımından Emmanuel Gault  ve İznik'te de 80km parkurunda yarışacağını öğreniyorum. Dua etsin, aynı parkurda değiliz:))



Resmi olarak yarışı 06:31:21'de bitiriyorum. Finiş alanında biraz dinlenip,biraz da beslenip otele gidiyorum. Akşam saat 20:00 gibi tekrar finiş alanına dönüyorum. Bu kez 80km'cileri yarışın son anlarında Eifel kulesine tırmanmadan önce desteklemek için.

Sonuç olarak güzel bir yarış koşup,iyi bir antrenman yaptım. Fransızların antrenman yapmak için bizden çok daha fazla imkana ve çok çok daha güzel alanlara sahip olduğunu gözlerimle gördüm. Tekrar gider miyim?? Hazır vizem varsa ve yine uygun bilet bulursam; bu kez ailecek gider, 80km koşar ve Eifel kulesinin tepesine Türk bayrağı dikerim:)))

Güncel yarış ve paylaşımlar için Instagram hesabımı takip edebilirsiniz.

Herkese iyi antrenmanlar...

Paris Eco Trail 50km garmin datası

Paris Eco Trail 50km strava datası

Paris Eco Trail resmi sonuç sayfası




5 yorum: