29 Ağustos 2015 Cumartesi

Budapeşte Half Ironman/2015

Geçtiğimiz Cumartesi yaklaşık 35-40 Türk Budapest 70.3' te yarıştı. Yarışan, o atmosferi yaşayan şanslılardan biri de bendim. İlk half ironman mesafem, ilk triatlon yarışım, ilk transition tecrübem, ilk açık deniz yüzmem gibi birçok şeyi ilk defa yarışta denemiş oldum. Deli cesaretiydi, aptalca birşeydi:)) Yarıştan yaklaşık 7-8 ay önce kaydolan arkadaşlarımı görmüş, hiçbir triatlon tecrübem olmamasına rağmen Marathonist takımındaki arkadaşlarımın gazıyla ne olduğunu anlamadan kayıt işlemini yapmıştım:)) Aslında koşu ve bisiklet mesafelerinin hepsine tek tek aşinaydım ama yüzmem ancak 50m yüzebilecek kadardı. Kabaca düşündüğümde konsantre olmam ve özellikle çalışmam gereken konular; 1900m'yi kesintisiz yüzebilmek, yüzme sonrası bisiklete adaptasyon ve bisiklet sonrası koşuya adaptasyondu.

soldan sağa(Mehmet Kaptan, Ozanto Sanchez , Emre Başgan, Pro Triatlet Utku, Batigollll, Martina Nolan, Sedef Özçelik, Hakan Kanca ve ben)



Kayıt sonrası yarışa neredeyse 8 ay varken, bir hevesle yüzmeye başladım ve yaklaşık 1 ayda 1000m mesafeyi kesintisiz yüzer hale geldim. Hem kısa süredeki bu gelişme hem de Nisan ayında katıldığım İznik Ultra hazırlığı dolayısıyla yüzmeye biraz ara verdim ve Budapeşte Half ironman'e 1 ay kalana kadar yüzemedim. Yarışa 1 ay varken tekrar başladığımda herşeye baştan başlamam gerektiğini daha ilk antrenmanda anladım. 50m'lik mesafelerde zorlanıyor, kombine şekilde 100m,200m yüzerken ciddi anlamda zorlanıyordum. Yarışa 2 hafta kala yine 1000m mesafeyi tek parça 27dk'da yüzdüm. Süreden bağımsız bu benim için iyi bir gelişmeydi. Akabinde son 2 hafta wetsuit ile ilk antrenmanlarımı yapmaya başladım ve tekniği bozuk,zar zor yüzen benim gibi bir yüzücüde wetsuitin süreyi ne kadar geliştirdiğine bizzat şahit oldum. Wetsuit ile ilk antrenmanımda 2000m tek parça yüzmem 44:55 çıktı ki benim için inanılmaz bir süreydi. Ve son hafta da 2 kere 2000m'lik 44-45dk arası yüzme antrenmanlarıyla yarışın yüzme etabına hazır olduğumu düşünmeye başladım. Tek sıkıntı hayatım boyunca açık denizde hiç yüzme antrenmanı yapmamış olmak ve açık denizde navigasyon hakkında yeterince pratik yapamamış olmaktı. Start anına kadar bunun stresini yaşadım.
Bu gelişmelerin dışında yarış organizasyonunun yarışa 1 hafta kala su sıcaklığını 25derece civarında açıklaması ve bu durumda wetsuit kullanımının yasak olacağı söylentisi de mideme krampların girmesine neden olmaya başlamıştı. Hatta şakayla karışık arkadaşlarıma ''wetsuit yoksa bende yokum'' demeye bile başlamıştım. Çok komik değil mi; 1 hafta önce wetsuit ile yüzmenin ne olduğunu bile bilmezken, şu anda wetsuitsiz olarak yarışta yüzemeyeceğimi düşünmek!!
Yüzme dışında diğer branşlarda da çok hacimli antrenmanlar yapamadım. Haftada ortalama 4 saat ile bisiklet,koşuyu belli bir seviyede tutmaya çalışıyordum. İznik Ultra sonrası neredeyse 10km üzeri hiç koşu yapamadım. Yarışta yarı maraton esnasında bu da sorun olacaktı. Ve ayrıca tecrübeli arkadaşlarımın önerdiği bisiklet antrenmanı üstü aralıksız olarak yapılması gereken koşu antrenmanları da istediğim hacimde değildi. Ve ayrıca transition denemesi hiç yapmamıştım. Kısacası yarışa gerçekten hakkını vererek hazırlanamamıştım ve bundan dolayı hiçbir süre hedefi öngöremiyor sadece bitirmeye konsantre olmam gerektiğini düşünüyordum. Tüm bunların yanında bütün branşları tek tek düşündüğümde; son yüzme antrenmanlarımda 2000m'yi 44dk yüzmem, bisiklette 90km'lik antrenmanlarda 32km/sa ve ortalama %70 nabızlarla tamamlamam ve koşu için ise 5:40dk/km geçişlerinin beni çok zorlamayacağını düşünmem ufak tefek fikirler veriyordu. Ama tüm bunları kombine ettiğimizde; özellikle yüzmenin açık deniz olması, transitionlar ve arka arkaya değişen branşlarda kalbimin ve bacakların ne reaksiyon vereceği koskoca bir soru işaretiydi.

yüzmeden hoşaf gibi çıkan ben 90km boyunca nasıl çevireceğimi düşünüyorum:))


Budapeşte'ye perşembe günü gittik ve otele yerleştikten sonra ilk iş olarak bisikletleri kurduk. Fuar alanından yarış kitimizi alıp fuarda biraz gezdik. Bu arada yüzme parkurumuzu da görmüş oldum. İp gibi yerleştirilmiş dubalar, parkurun bir koy içinde olması ve dolayısıyla suyun bir havuz gibi durgun olması yüzme etabı için pozitif gelişmelerdi. Tek fakat büyük handikap ise suyun burnunun dibini göremeyecek kadar bulanık olmasıydı. Su da navigasyonun şart olduğu elit atletlerin yaptıkları antrenmanda her 3-4 kulaçta bir yön tayini için kafayı kaldırmalarından da belliydi.


parkur dümdüz bir parkur. Sadece 2 kere Budapeşte kalesine tırmanıyoruz.Hafif bir tırmanış, 1km   %4-5 arası

Otele döndük ve bu sefer bisikletleri test için kısa süreli bir antrenmana çıktık. Vites geçişlerini, sele seviyesini ve frenleri kontrol edip tekrar otele döndük. Ertesi gün yapılacak bike check-in için hazırdık.

Kaleye tırmanırken

Ertesi gün bisikletleri teslim etmek için, Budapeşte'ye bizden sonra gelen ve bisikletleri kontrol etme fırsatı bulamayan Emre abi, Utku ve Martina'yı beklemek üzere bisikletlerle lobiye geçtik. Onlar da 1 saatlik bir antrenman yapıp geleceklerdi. Beklerken, telaşlı bir halde Martina ve Utku'yu gördük. Kulüp başkanımız Emre abi bisiklet kazası geçirmişti ve otel önündeki takside hastaneye gitmek için bekliyordu. Hemen dışarı çıktık ve takside acı içinde sağ kolunu dirsekten tutan Emre abiyi gördük. O haldeyken bile, bize ''moralinizi bozmayın,hemen bike check-in'leri yapın ve yarın benim için yarışın'' diyerekten ortamdaki olumsuz havayı dağıtmaya çalışıyordu. 2-3 dk sonra kendisini köprücük kemiği kırığı şüphesiyle bir refakatçiyle hastaneye uğurladık. Bizde bike check-in yapıp hızlıca hastaneye gitmek gitmek üzere fuar alanına doğru hareketlendik. Ekip olarak moralimiz bozulmuştu:( Bisiklet ve diğer malzeme teslimatını tamamlar tamamlamaz hastaneye doğru doktor arkadaşımız Utku ve Martina ile yola çıktık. Yoldayken Emre abinin hastaneden ayrıldığını ve otele geçtiğini öğrendik ve rotayı otele çevirdik. Utku arkadaşımız otelde hem röntgen cd' sini inceledi hem de Emre abi için yapılacak ilk yardım işlemlerini gerçekleştirip geceyi ağrısız geçirmesi için ağrı kesici ve uygun pozisyonu sağladı. Epey geç bir saatte ertesi günkü yarış için Ozan, ben, Mehmet abi ve Utku istirahate çekildik.


konsantrasyon

Yarış günü erken kalkıp iyi bir kahvaltı yapıp start alanına geçtik. Bende heyecan doruktaydı. Bisikletimdeki son kontrolleri, bisiklet çantam ve koşu çantamdaki son kontrolleri yapıp wetsuitimi giyip pro startı seyretmek için uygun bir yer aradım. Benim yarışım saat 9:35'de başlıyordu. Planım 9:20'deki benden bir önceki grubun startını seyredip 5-10dk suda ısınıp start alanına geçmekti.

Yarış startı için yaş grubumun ortalarında bir pozisyon aldım. Kendimi bildiğim için çok önlere geçmeme gerek olmadığına hatta en sondan başlamamın bile bir sorun teşkil etmeyeceğine karar vermiştim. Çok heyecanlıydım. Ve start..

su görüldüğü gibi dinginliğiyle yüzmek için mükemmel. Ancak burnunun dibini bile göremiyorsun.

Suya doğru koşmaya başladım ve 3-4 adım sonra direk derinleşen suda kulaç atmaya başladım. Hiçbir kulacımı temiz atamıyor, ayağım sürekli birilerine çarpıyordu. Benim için çok kötü bir deneyimdi. Startın sadece 50m ötesindeydim ama yarışı ciddi ciddi bırakmayı düşünüyordum. Havuzda yüzdüğüm tekniğe bir türlü geçemiyordum. 2-3 kulaç atıyor ama birilerine çarpıyordum veya birileri bana çarpıyordu. Su o kadar bulanıktı ki; burnumun dibini göremiyordum. Navigasyon için kafamı kaldırdığımda da tekniğim bozuluyor, ayaklarım batıyordu. Düşünüyorum da katıldığım yarışlar içinde pes etmeye en yakın olduğum an tam bu andı. Kıyıya doğru döndüm, yarışı ciddi ciddi bırakmak için ne taraftan kıyıya yüzebilirim diye baktım. Ama arkamdan gelen ordu her tarafı kapatıyordu. Kenara, daha sakin bi bölgeye geçerek sırtüstü şekilde yarışa devam ederken hala bırakmak olasılıklardaydı. O an ne düşündüm net hatırlamıyorum ama galiba;'' İznik 130k'yı bitiren adam bu kadar kolay pes etmez.'' diye birşeyler geçti aklımdan:)) Bu düşünce o yıkımı atmatmamda çok işe yaradı ve tekrar yarışa konsantre olmaya başladım. Bu arada yaş grubumdaki neredeyse herkes uzamıştı. 3-4 kişi geride kah kurbağa kah sırtüstü kah serbest yüzüyorduk. Koskoca Tuna nehrinde 3-4 kişi kalmıştık ama o durumda bile birbirimize çarpıp çarpıp duruyorduk:))) Suyun burmumun ucunu bile göremeyecek şekilde bulanık olması navigasyon yapmadan ilerlemeyi mümkün kılmıyordu. Havuzda hiç dikkat etmemiştim ama büyük ihtimal bende sağ ve sol kulaç güç olarak farklı çalıştığı için sürekli rotadan çıkıyor ve yamuluyordum. Navigasyon hiç çalışmadığımdan navigasyon için her kafamı kaldırdığımda rotadan çıktığımı görüyor düzelmek için tekniği bozuyordum. Bu şekilde yüzerek 51:25'de sudan çıktım.

Başım bir dünya sudan çıktım. Sudan çıkar çıkmaz hızlı bir şekilde bisikletimi alıp bisiklet etabına geçecektim ama böyle birşeyi de antrenmanda hiç deneyimlememiştim. Transition alanına doğru yürürken başım dönüyordu ve dengemi kurmak için biraz daha yavaşlıyordum. Hem fiziksel hemde psikolojik olarak bitmiştim. Suda beklediğimden çok daha fazla süre ve enerji harcamıştım. Wetsuit kesinleştikten sonra yüzmede  ayaklarımı hiç kullanmadan yüzme etabını bitireceğimi hayal etmiştim. Ancak açık suda navigasyon acemiliği ve teknik eksikliği beni gerçeklerle karşı karşıya bırakmıştı. Bisiklet çantamın olduğu alana gittim,numaramı buldum ancak çantam yerinde değildi. Başımın döndüğünü ve yanlış yere baktığımı düşündüm,kontrol ettim. Doğru yerdeydim. Yakınımdaki yarışan diğer arkadaşlara sordum
-''It should be here'' cevabını duyunca doğruca organizasyondan birilerine doğru ilerledim ve durumu anlattım. Geldiler biraz etraftaki çantaları kolaçan ettiler ve benim çantayı buldular. Çantamı doğru yere koyduğumdan eminim. Muhtemelen birisi çantamın yeriyle oynadı. Kürsüye koşan bir yarışmacı olsam çok küfür ederdim ama neyse deyip geçtim:)) Hızlıca hazırlanıp bisiklet etabına geçtim. T1 sürem: 8:56

Bisiklete başladım. Etabın dümdüz ve keyifli bir parkur olduğunu geçen sene katılan arkadaşlardan duymuştum. Pedallara asılmaya başladım ama vücudum ve bacaklarım hala yüzme etabındaydı. Hızlıca birşeyler yiyip içerek döndüreyim dedim. Ama bu arada powerade koyduğum matarayı ve sağ cebime koyduğum 2 jel,1 barı düşürdüm. Üzerimde kalan sadece 750ml su ve 2 bardı. 1 barın yarısını yiyip sudan da 200ml kadar içtim. Vitesi biraz hafifletip kadansa yüklenmeye çalıştım. Tüm bu yaptıklarım yüzmenin etkilerini azaltabilmek içindi. Ne kadar işe yaradı bilmiyorum ama yarış devam ediyor km'ler akıyordu. İlk U dönüşünden yaklaşık 3-4 dk sonra Utku,Mehmet abi ve Ozan'ı 1 dk içinde arka arkaya gördüm. Benden neredeyse 30dk sonra başlayanlar birazdan beni yakalayacaktı:))Rota 2 turdu ve her turda 1 kere Budapeşte kalesine tırmanıyorduk. Çok sert değil,hafif,tahminen %3-5 eğimlerde 700-800m'lik bir yokuş. İnişinde de 2 tane U dönüşü var.İlk tur inişte temkinliydim. Bu arada katılanlar ne düşünür bilmiyorum ama rüzgarı çoğunlukla karşıdan eser hissediyordum. Bu arada istasyonlarda suyu ve izotonik içeceği direk matara olarak verdiklerini görünce elimdeki su matarasını da attım ve suluk kafeslerime 1 izotonik ve 1 su aldım. Azıcık bar yedim ve tekrar pedallara yüklenmeye başladım. Her U dönüşünden sonra Mehmet abi ve Utku'yu biraz daha yaklaşmış olarak görüyordum. Ama Ozan yoktu. İlk 1-2 U dönüşü herhalde gözümden kaçtı dedim ama sonraki dönüşlerde daha da dikkat etmeme rağmen Ozan'ı göremiyordum. 


kara kara düşünüyorum:)

Bisikletin ilk turunu bitirdikten yaklaşık bir 10dk sonra Utku yanımdan bir lokomotif gibi geçti. Kaleye 2. kez tırmanmadan 4-5km önce de Mehmet kaptan yanımdan Tony Martin gibi geçti:))

Kale tırmanışını ve inişini yapabileceğimin en iyisi şeklinde yaptım. Çıkarken maks. nabızları zorlayıp,inerken de ilk turdan rotayı bilmenin avantajıyla ikinci U dönüşü için yavaşlayacağım ana kadar pedallara yüklendim. Artık koşu için bacakları düşünecek halim yoktu. Biran önce bisiklet ayağını bitirmek istiyordum ve öyle de oldu:)) 2:58:15 bisiklet sürem.

bisikletin üstüne koşmak garip bir duygu:)

T2: 4:56 ile biraz daha hızlı gerçekleşti.

Koşu etabı başladı. Yaklaşık 4 saat önce bırakmanın ucundan döndüğüm yarışı bitirmem için önümde sadece koşmam gereken 21km kalmıştı. Her ne kadar uzun süredir bu mesafelerde antrenman yapmasam da bu mesafelere vücut ve kafa alışık. Ancak antrenman eksikliğini bildiğim için sonlara doğru yavaşlayacağımdan eminim. Kontrollü bi tempoda gitmeye çalışıyorum ve daha koşunun ilk istasyonundan itibaren ufak molalar vermeye başladım. En azından su içer,birşeyler yerken.

bit artık biteceksen:D

Bu arada kırık köprücük kemiği ile bizi desteklemeye gelen Emre başkanı gördüm ve Ozan'dan haberi olup olmadığını sordum. Ozan'ın kaza yaptığını,ambulans ile hastaneye gittiğini,oradan da otele döndüğünü öğrendim. İçim rahatlamıştı. Yarış direktörü Emre abiye bu şekilde bilgi vermişti. Emre abi koşu etabı boyunca her tur bizi tatlı sert desteğiyle gazlıyor, tempoyu korumamız için direktifler veriyordu. Yarış sonu konuştuğumuzda Utku; ''her tur Emre abinin yanından geçerken istemsiz bir şekilde tempoyu arttırıyor, formu düzeltiyordum''  diyerekten başkanın pozitif etkisini en iyi şekilde özetledi.



Tekrar yarışa döndüm ve ilk triatlon yarışımı bitirebilmek için vücudumun sınırlarını zorlamaya devam ettim. Daha sonradan km geçişlerime baktım da çok istikrarlı bir şekilde yavaşlamışım:)) Antrenman az olunca bu tür gelişmeler kaçınılmaz!!! 2:05:29 ile koşu etabını ve toplamda da 6:09:01 ile ilk triatlon yarışımı bitirdim.


finito

Yarış bitti, ve ben artık neleri yanlış, neleri eksik yaptığımı sonuçlara bakarak daha net görebiliyorum. Mesela ilk kez bir triatlon yarışına katılacaksanız kesinlikle açık suda yolunuzu bulmak, rotadan çıkmamak için navigasyon antrenmanları yapın!! Yarışın başında,ilk startla birlikte suda yiyeceğiniz tekmelere ve tokatlara hazırlıklı olun veya kuytu bir köşeden,en arkalardan başlayın. Bisiklet ve koşu half ironman mesafesi için gerçekten ciddi dayanıklılık istiyor. Bisiklet üzeri koşular, tempo bisiklet üzeri tempo koşular, uzun bisiklet ve uzun koşular bu yarışa hazırlık için anahtar antrenmanlar. Tabi esas anahtar öncelikli olarak haftalık hacim.

Ben olur da bir half ironman daha koşarsam seçeceğim yarışta en önemli kriterim su parkuru. Wetsuit kullanımının olduğu,suyun berrak ve durgun olduğu bir parkur ilk tercihim.

Hazırlık sürecinde ise yüzmeye ağırlık verip, hem total yüzme tekniğimi geliştirir, hızlanır ve en önemlisi suda rota tayin etme performansımı geliştiririm. Uzun bisiklet sonrası, tempolu veya base koşuları elimden geldiğince çok yapmaya çalışırım ve dayanıklılığımı ve tempoda dayanıklılığımı arttırmaya yönelik antrenmanlar yapmaya çalışırım.

Daha önceleri maraton ve ultra maraton koştuğum için triatlon sporunu koşu ile kıyaslama şansım oluyor kendi yaşadıklarım ışığında. Bu spor gerçekten daha çok fedakarlık isteyen bir spor. Ben bunu hazırlık sürecinde hep yaşadım. Yüzmeye yüklensem, koşu geriliyor, koşuya yüklensem, bisiklete binemiyorum. Hepsini beraber ve optimum performansla, planlı programlı yapmak lazım. Daha fazla vakit ve daha fazla nakit istediği de aşikar. Çok zevkli, eğlenceli bir spor.

Gelelim yarış sonrasına. Bisikletlerimizi ve malzemelerimizi alıp otele döndük. Ozan arkadaşımızı odasında dinlenir vaziyette görmeyi umud ederek, düşünerek odamıza çıktık. Fakat Ozan yoktu ancak  facebook üzerinden gönderilen mesajlar vardı. Bir hastane adresi ve acil olarak özellikle doktor arkadaşımız Utku'nun gelmesini tembihleyen mesaj..

Acele şekilde otelden çıkıp Utku'yla beraber adresteki hastaneye gittik ve Ozan'ı bulduk. Yarış anından beri orada öylece bir sedye üzerinde bekleyen arkadaşım Ozan'ı görünce ağlamamak için kendimi zor tuttum. Kalçasında bir kırık vardı ve ayağının üzerine basamıyordu. Utku ve köprücük kemiği kırık halde hastaneye gelen Emre abi, beraber Ozan'ın röntgenini çeken doktoru bulup, ertesi gün uçağımız olduğunu ve uçağa binebilir raporunun bizim için önemli olduğunu anlattılar. Doktordan o raporu aldılar ve Ozan'ı rahat edebileceği bir şekilde otele götürdük. Ertesi gün ise havaalanında check-in sonrası  uçağa kadar Ozan'a tekerlikli sandalye ve inerken de yine bir görevli tekerlikli sandalye ile karşılayıp aracına kadar yardımcı oldu.

Gerçekten böyle bir kaza heran hepimizin başına gelebilir ve dikkatli olmak zorundayız. Ne kadar dikkatli olursak olalım, kendimiz dışında gelişen bir sürü etken hiç ummadığımız bir anda kaza yapmamıza sebep olabilir. Nitekim Ozan'ın karıştığı kazada bir yaş grubu birincisi yarışı bırakmak zorunda kalmış. Benim esas gelmek istediğim nokta bu tarz yarış organizasyonlarına grup olarak gitmenin avantajları. Eğer Utku arkadaşımız ve Emre Başkan'ın o günkü uğraşları olmasaydı Macaristan'da Ozan arkadaşımızın işi gerçekten çok zordu. Kaldı ki tüm bunlar olurken Emre abi kırık kürek kemiği ve acı ile koşturuyordu.

Tekrar yarışa dönecek olursam, aslına bakarsanız bu yarış raporunu yazmaya başladığımdan itibaren, hatta yarış bittiği andan itibaren gözümde sadece bir sahne canlanıyor;

''Yarış başlamış ve 50-100m ilerlemişim, önümü göremiyorum, sürekli tekme ve tokat yiyorum, nefes almak zor ve sürekli su yutuyorum. Yarışı bırakmaya çoktan karar vermişim ve biran önce geri dönüp karaya çıkmak istiyorum.'' Sahne bu..

Gözümde bu sahne canlandığı anda bir yandan da ''ASLA PES ETME'' diye haykırmak istiyorum..

altyapı sağlam, kimbilir belki ilerde sağlam sporcu olurlar, babaları gibi patates değil:))


Ve bu yarışı evde benim yokluğumu mükemmel şekilde süspanse ederek 3 gün boyunca iki azılı afacanla başa çıkan, antrenmanlarımda beni destekleyen, yardımlarını esirgemeyen sevgili eşim Elif'e armağan ediyorum..

Güncel yarışları ve paylaşımları takip için Instagram hesabımı takip edebilirsiniz.

Herkese iyi antrenmanlar....






















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder